Türkiye Cumhuriyetinin başkenti, Milli mücadelenin merkezi Ankara, Anadolunun tam kalbinde yer aldığı gibi, Türk insanının da kalbinde yer alır. Çünkü Ankara ve Ankaralı, Türklüğün tüm yüce hasletlerini, örf, adet ve ananelerini saf olarak bünyesinde saklamış ve bugüne taşımıştır.
Ankara, Türklerin birçok önemli, manevi önderlerinin yetiştiği, yaşadığı bir şehirdir aynı zamanda. Hz. Mevlana’ya mürit olan Ankara ahileri, Yunus Emre vasıtasıyla Anadolu insanına tasavvuf muhabbetini tattıran Tabduk Emre, Hacı Bayram-ı Veli ve onun halifeleri, Ahmet Yesevi’ nin aşk kütüğünü taşıyan Horasan melâmetliği öncüleri olan erenler ve nice isimsiz şehit alperenler, hep Ankara’dadır.
Ünlü tarihçi Enver Behnan Şapolyo, ‘Atatürk ve Seğmen Alayı” isimli kitabında; “Türklüğün bütün yüce vasıflarını taşıyan ve bozulmadan, özünden kopmadan gayet saf, temiz ve asil bir şekilde yaşayan Ankara halkının aynı zamanda bu temiz ve yiğit ruhunun, Mustafa Kemal Paşayı da bağlayacak, etkileyecek olduğunu söylüyor. Tam Türklük seciyesini taşıyan Ankara halkının köylüsü; askere gidince “Mehmetçik” adını alan, itaatli, ahlaklı ve süngü muharebesinde cihanı önüne katan, şehirlisinin de; temiz ruhlu, dedikodu bilmez, işinde gücünde ağırbaşlı insanlar olduğunu söylüyor. Ankara halkı, Oğuz kolunun temiz Türkmen seciyelerini tamamen taşıyor diyor.”
Ertuğrul Gazi’nin aşiretini alarak ilk konak kurduğu şehir, Ankara’da Karacadağ idi. Ankara’dan nice Alperenler alarak uca, savaşa gitmişti. Mustafa Kemal de, aynı şehre gelerek, yeni bir devletin esasını burada kurdu…
Ankara’da, Oğuzların tüm örf, adet ve ananeleri aynen yaşıyordu Bu ananelerden biri ve en özeli de “Seğmen Düzülme” ananesi. “Seğmen Alayı” daima kızılca günlerde kurulurdu. Yani; milli felaket günlerinde, bir beyliğin veya devletin yıkılış sıralarında… Halk yeni bir devlet kurmak ve başlarına yeni bir reis seçmek için Seğmen Alayı kurulurdu. Bu alay yeni devleti kurar, yeni reisi seçerdi. Bu töre sayesinde Oğuzlar, tarihin hiçbir devrinde, devletsiz kalmamışlardır.
Seğmen Düzülmeyi sadece Ankara anane olarak saklamıştır. Çünkü Ankara ve civarı Oğuz boyları ile doludur, Oğuz aşiretlerine mensuptur. Anadolu tarihi, böyle çok galeyanlı günler geçirmiş, Seğmen düzülerek, yaya, atlı ve silahlı olan delikanlıları bir reis etrafında toplanmışlardır. Selçuklu Devletinin Cent’de kuruluşu, Osmanlı Devletinin Söğüt’te kuruluşu bu ananeye çok benzemektedir. Kurtuluş savaşımızda da Ankara halkı Mustafa Kemal Paşa’yı, Ankara’da Seğmen Alayı düzülerek karşılamış, onu yeni reisleri seçmiştir.
Ankara’nın da, Ankaralılığın da, Seğmenlik geleneğinin de, çok köklü bir geçmişi ve önemi vardır.
Ancak ne yazık ki; son yıllarda, birçok şeyde olduğu gibi kültürde de büyük bir yozlaşma yaşanmakta. Ankara kültürü de bundan zarar görmekte. Kültürün en önemli parçası olan dil bozulurken, örf ve adetlerimiz yozlaşmaya uğramakta, ya yok olmakta ya da ehil olmayan ellerde bozulup, şekil değiştirmekte. Ankara âlem geceleri diye başlatılan furya, gerçekte Ankara kültürü ile uzaktan yakından alakalı olmayıp, ne Ankara kültürünü, ne Ankara müziğini, ne Ankara türkülerini ve oyun havalarını yansıtmamaktadır.
Bir türlü engelleyemediğimiz bu yozlaşma ve kültür yok edimi, ancak Ankaralıların gayreti ve çalışması ile düzelecektir. Kendilerine Ankaralı adını veren, çoğu Ankaralı bile olmayan kişilerin çıkıp, Ankara türkülerini ve oyun havalarını rezilce değiştirmesine ve icrasına Ankaralılar dur demeyecekler mi? Bu ahlak ve edepten yoksun söz ve oyunların Ankara müziği ve oyunu olmadığını anlatmayacaklar mı?
Ankara kültüründe, böyle basit, ahlaksız, rezil söz ve oyunlar olmadığını anlatarak, doğrusunu göstererek, doğrusunu icra ederek yeni nesilleri yetiştirmeliyiz. Onlara Ankarayı, Ankaralılığı anlatarak, mertlik, dürüstlük, ahlak ve edep kuralları ile töremizi öğreterek yetiştirmeliyiz. Bu konuda da, bu işi en iyi, en doğru biçimde yapan, Ankara Kültürü Yaşatma Derneğinden ve onun seçkin mensuplarından, Başkanları sayın Necmettin Palacı’dan bahsetmeden geçmek olmaz. Geçtiğimiz günlerde, Ankara Dernekleri Federasyonu Yönetim Kurulu üyeleri olarak, Ankara Kültürünü Yaşatma Derneğini ziyaret ettiğimizde, Sayın Necmettin Palacı ağabeyimizi, onun muhteşem sazını ve sözünü dinleme fırsatı bulduk. Seğmenlerimizin, insana gurur veren, içini coşku ve kıvançla dolduran oyununu izledik. Kelimelerle anlatılamayacak, sadece yaşanabilecek bir duyguydu bu. Ankara Divan geceleriydi bu. Tek kelime ile muhteşemdi. Divanlar, insanı eğiten, terbiye eden, nefsine hâkim olmayı öğreten, oturaklı davranmayı gösteren, sevgi ve saygı dolu, sazlı sözlü muhabbet geceleri. Ankaralıların kültüründe bu var, ne yazık ki, şu an bazı yerlerde icra edilen ve içimizi acıtan saçma sapan âlem geceleri yok. O akşam gördük ki; Ankaralıların deyimiyle “Saz başlar, söz biter” di. Mecliste artık kimse konuşmaz, divanda saz çalana müdahale edilmezdi. Divanlarda, türküler söylenip, oyunlar oynanırken, töreye göre; Divan ayağı – Kırat – Muhabbet havaları – Zil havaları – Oyun havaları – Bozlak ve ağıtlar – sırasıyla icra edilir, arada verilen dinlenmelerde de, dini, milli, ahlaki, tarihi, tasavvufi konularda sohbetler edilip, hatıralar anlatılırdı. Bu kültürün yaşatılması hem de en doğru biçimiyle yaşatılması gerekiyor. Bu uğurda çalışan, çaba gösteren herkesin gönüllerine, ayaklarına, ellerine, ağızlarına, yüreklerine sağlık olsun.
Hepsinden Allah razı olsun...
Ankaralı hemşerilerime gönüller dolusu saygı ve selam olsun… |